Sındırgı

şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şair Muhittin GÖKAY ve Şiirleri

VATAN (Şiir)

Öyle güzel ki vatanım, 
Isıtıyor beni toprağın. 
Bir gün dahi ayrılırsam, 
Kendimi parçalanmış sayarım.

Her tarafın sınırlarla çevrili, 
Akarsuların kayaları delmeli. 
Senin bir parça yerini ölsem veremem, 
Sen bana canımdan daha kıymetli.

Seni başkalarına veremem vatanım, 
Taşını toprağını aşıp gelemem. 
İçerimden istiyorum gezmek, gezemem, ,
Seni başkalarına verene hakkımı helal edemem!

Vatanıma yandım içten, 
Ağlıyorum niçin, neden? 
Alamazlar asla seni, 
Beni, bizi öldürmeden.

Vatanım, neden yakarsın beni? 
Her bahar geldiğinde ağlatırsın sen beni. 
Yıkılmış bağlarım, üzgünüm gör halimi, 
Bu derde sevk eden nedir acaba beni?

Sabah olur doğmaz güneş vatana, 
Gülü açmış bekler bülbülü boyunca, 
Ömrü yetmemiş dökülüyor solunca, 
Yanarım ben baharımda kuru dalına.



KADERE AĞLIYORUM (Şiir)

İçerimden geliyor yazamıyorum.
Yerlere döküleni alamıyorum. 
Geçen günlere yanamıyorum. 
Dökülenlere ağlıyorum hep ağlıyorum.

Tutmuyor elim yazamam ki derdimi, 
İçerimden geliyor bırakmıyor ki beni. 
Ben nasıl baş ederim çekemem ki derdini, 
Perişan halim böyle kaybediyorum kendimi.

Sevenim yok ki kimi seveyim?
Dost için parçalandım nasıl edeyim?
İçtiğim suyu da zehir edenleri, 
Ben nasıl parçalanıp candan seveyim?

Her taraf ıssız bilmiyorum ki neden, 
Yorgun şu gönlüm neşe yetmiyor içten.
Taşınmaz dertleri ben mi çekiyorum?
Yollarda düşüyorum giderken ben.


YUVASIZ KUŞLAR (Şiir)

Analar garip olur yanar yavrularına, 
Felaket gelir diye onların başına. 
Bir gün zalim onları alıp giderse, 
Dayanmaz dağlar taşlar onların bu feryadına.

Görünce hallerini döndü dünyam zindana, 
Alıp götürdü zalim bırakmadı hiç bana. 
Kaybettim ben kendimi dünya değişti bana, 
Parçaladım içimi her birine yana yana.

Duyursam sesinizi bütün millet yanacak, 
Sizi aldı elimden sanki kalbim kopacak. 
Yaşattım kalbimde bunca gün ben sizi, 
Alıp götürse Tanrım beni de sizin gibi.

Sensiz yaşamak haramdır artık bana, 
Dünya olsun artık sizin, olmazsa ne olur bana? 
Ben artık gidiyorum dünya kalsın hep sana, 
Benim yanmam nedir bilsen geride kalanlara.

Meyven yenmez bir dalsın, 
Kimse derdini sormaz haldasın, 
Dökülür düşer bir kenarda kalırsın, 
Solup gider beni her an ağlatırsın.

Her taraf gülle dolu ne güzel bu bahar, 
Bülbüller ötüşür gülleri arar. 
Dökülmüş gülü kalmış bir kuru dal, 
Beni ediyor deli ah bu sonbahar.

Dolaştım dikene düştüm giderken, 
Bülbülü aradım buldum giderken, 
Kalmamış gülü dökülmüş dikenden, 
Gülünü veren dikenini de verirmiş meğer.

Bir olmaza üzülürüm ben neden? 
Bir ah çeksem dağlar inler yerinden. 
Düştüm yuvarlandım tepeden, 
Tutun kaldırın beni kırık her tarafım yerinden.

Sormayın bana çok benim derdim, 
Dolaştım dünyayı dağları deldim. 
Kırılmış dalı, solmuş şu gülü 
Yaralı gönlüme merhem isterdim.

Gezdim şu dağları hiç yorulmadım, 
Bülbülü aradım ben bulamadım. 
Dolaştım bahçeyi hiç ayrılmadım, 
Dökülmüş dalından ben alamadım.

Kırılmış bahçemde şu gülün dalı, 
Aradım bülbülü gönlüm yaralı, 
Her günüm ızdırap gözlerim, 
Her günüm böyle benim ağlarım bazı..

Her tarafta şenlik, düğünler olsa, 
Herkes gülüp oynayıp neşeyle dolsa, 
Benim her günüm neden ızdırap? 
Kırılan gönüller benim mi yoksa?

Öyle üzgünüm ki sormayın bana
Hep yıkıldı dünyam, kalmadı dalım vallah! 
Sevinç, neşe, şenlik benim değildir, 
Her şey senin olsa ne fayda.

Akarsular gibi çağlarsın böyle, 
Sevgilerle dolmuş coşarsın öyle, 
Seni seveni hiç de görmezsin, 
Kesik ağaç gibi yıkarsın böyle.

Çok yerler gezdim ayrılamadım, 
Karıştırdım bir yere ayıramadım. 
En son kendim de ayrılınca 
İçimi bilinmeyen parçalara ayırdım.

Ben her gün böyleyim yanarım bülbülüme, 
Derdimi taşıyamam gücüm yetmez yüküne, 
Perişan halim böyle her gün onun peşinde, 
Yaralı gönlüm, düşmüşüm beni getirin tabibe.

Yazdım dağlarda gezerken üzgünümü, 
Yürümüşüm görmeden parçaladım bir bölümünü, 
Görünce üzüldüm ezdim gülümü,
En sonunda yaraladım garip gönlümü.

Ağlıyorum her gün böyle dağlarda, 
Giderken düşüyorum bazen yollarda, 
Kırılmış şu ağacın dalı altında, 
Yanarım ben baharımda kuru dalıma.

Her tarafı gezsem yine böyleyim, 
Yıkılmış evi barkı neyleyim? 
Gariplerin taşınmaz bunca dertlerini, 
Yüklensem sırtıma nasıl getireyim?

Niçin böyle oluyor?
Gül, dalında soluyor.
Her tarafı yakan güneş,
Beni hiç ısıtmıyor.

Kekliğim ötüyor, duydum sesini 
Yamada, bayırda buldum izini, 
Görünce üzüldüm garip halini 
Avcı vurmuş, yaralamış kendini.

Hep böyle üzgünsün, dertli sen misin? 
Derdine ilaç olsam ben yeter miyim? 
Her gün görüyorum hep böyle seni, 
Taşınmaz dertleri sen mi çekersin?

Her gün böyleyim gözlerim yaşlı 
Koştum peşinden aşamadım dağları. 
Ben seni kaybettim, parçaladım dünyamı 
Gücüm yetmez ömrüm kalmadı gayrı.

Bülbülün ötüşü yakıyor beni, 
Nerden geldim duymasaydım sesini. 
Sanki herkesin bunca dertleri, 
Beni ediyor deli, ağlatıyor kendimi.

Ben de bıktım şu dünyanın tadından, 
Kalmadı çiçeklerim, hep döküldü dalından. 
Her gün gelir geçersin hiç görmezsin yanımdan, 
Hiç farkın yok zehirlenmiş yılandan.

Dünyada ızdırabı bilmem ben mi çekiyorum 
Yıkılan her düzeni yoksa ben mi bozuyorum 
Yaşasam da yaşamasam da hiç fark etmez 
Zehir mi şu içtiğim ben de bilmiyorum

Dünyada ızdırabı ben mi çekerim, 
Her gün ağlamakla yoldan geçerim. 
Hep acıyı zehri ben de içeyim, 
Dost neşeli olursa ben de gülerim.

Her taraf neşeyle dolsa ben yine böyleyim, 
Her gün ağlarım kurumuş dal için neyleyim. 
Başımı taşlara vursan yine severim, 
Yaralandım içimden kanımla ben giderim.

Bir garibim şu dünyada yoktur hiç kimsem, 
Yıkıldı dünyam yoktur hiç neşem.
Yaşıyor muyum yaşamıyor muyum ben de bilmem
Olsam da olmasam da hiç değişmem.

KIŞ (Şiir)

Bir kıştır bu yağan yağmur kar olur, 
Bir sevgidir bu yanar da kül olur. 
Kimi yoksuldan erimiş de mahvolur, 
Beni de çiğner eritip sonradan da kaybolur.

Duramazdım gidiyorum dağlara, 
Ağlayarak ben de düştüm yollara, 
Yolum yoktur kar yağmıştır bağlara, 
Kırdı kollarımı bırakmadı kanat bana.

Her günüm acı, hüzün içinde, 
Gülleri açmamış bahçe içinde, 
Bülbülü beklerken neşe içinde, 
Kalmadı dalında gülüm döküldü yere.

Bülbül oldum ağlarım, 
Ben gül için yanarım, 
Seni sevmek suç ise 
Beni öldür Allah'ım.

Dereler coşup ırmaklar taşıyor, 
Deniz mi desem sular doluyor, 
Sevgiyi kaybetmiş kimi arıyor, 
Yıkılan gönüller böyle soluyor.

Güzellik istemem şenlik benim neyime, 
Hep yıkılmış dünyam üzgünlük var içimde, 
Her gün gidiyorum duramam ki peşinde, 
Yaralı şu gönlüm beni götürün tabibe.

Yazıklar olsun kaderin böylesine, 
Düşürdü beni çekilmez çileye, 
Bulamamış benden başka bırakmıyor peşimde, 
Düşüyorum giderken baygınlık var içimde.

Yıllardır yeter çektiğim şu çile, 
Kalmadı dünyamda yoktur hiç neşe, 
Gücüm yok götüremem ki böyle, 
Düşüyorum yollarda boşta giderken bile.

İçerimden seslensem inler mi dağlar?
Kırılan dallarda yoktur yapraklar. 
Kimi gitmiş şu dünyadan olmuş topraklar, 
Ben de gitsem çoğalır mı arsalar?

Bir garibin böyle çekerim acısını, 
Yollarda düşürdün sen bazısını, 
Derdi çok taşınılmaz haldedir, 
Hep ağlatır beni üzer acısı.

Ben de yanarım böyle hataya, 
Yıkıldı dünyamda kalmadı başka, 
Sevinç, neşe, şenlik benim değildir 
Her şey senin olsa ne fayda..

Her tarafı gezsem türlü acılar, 
İçerim yanıyor başlar sancılar, 
Gözümden akıyor şu kanlı yaşlar, 
Kalbimden vuruldum başlar ağrılar.

Öyle oluyorum ki ben bazı deli, 
Her tarafın vardır kalbimde yeri, 
Ayrılmak istemem gezsem her yeri, 
Kalmadı dizimde dermanım hani.

Yükseklerde değil, alçaklarda işim, 
Alçaklarda yaralandım götürenim yok benim. 
Belki şu dünyadan ölüp giderim, 
Acılarla kavrulanım vardır daha benim.

Artık gidiyorum ben uzaklara, 
Haberim ulaşmaz daha diyarlara, 
Her gün böyle yanıp ağlarım, 
Tüm geride kalmışlara.

Üzgünüm dertli içim, 
Gülmüyor kalbim niçin? 
Her gün durmadan ağlıyorum, 
Bilmiyorum ama niçin.

Öyle mutluyum ki bir his var içimde, 
Bir sevgiye kavuştum sevinç dolu gönlümde, 
Her gün gidiyorum duramam peşinde, 
Sanki ameliyat olmuşum yaram varmış içimde.

Fırtınalar almış götürür seni, 
Yıkılmış dünyası virane olmuş hali. 
Sevinerek geleyim dedim hani, 
Kırdı kollarımı bırakmadı kanat hani.

Bozuktur düzenim yıkılmış artık, 
Dünya benim için yaşanmaz artık. 
Her tarafı gülle çiçekle dolsa 
Ötmez bülbülüm gitmiştir artık.

Garip garip bir ses gelir uzaktan, 
Varıp kurtarayım dedim yanmış ataştan, 
Üzgünüm o haline toplanmıyor kül ataştan, 
Hep yanmışım Allah'ım kurtar beni bu aşktan.

Görünce bir hal oldu gözlerim seni, 
Dünyada yaşamak ne zor değil mi.. 
Ağlıyorum dindiremem kendimi, 
Seni böyle görünce parçaladım içimi.

Aşk dediğin bilsen nedir, 
Parçalanır içten gelir. 
Onları ayıranların 
Yolu cehennemliktir.

Çıksam dağlara görsem halini, 
Hep ağlıyor yaralamış kendini. 
Sarsam yarasını sorsam derdini, 
Deli ediyor ağlatıyor beni.

Taşıyamam gücüm yok, 
Alışamam gönlüm yok, 
Beni dikene kul ettiler 
Ağacında gülü yok.


Dünya mı dönüyor yoksa değirmen, 
Aşka tutulmuş çekiyor içten. 
Her gün böyle deli gibisin, 
Sevdaya tutulan aşık mısın sen?

Her gün ağlatırsın beni sen böyle, 
Garip bir halin var içimdeki köşede. 
Öldüremem ben seni yıllar geçse içimde, 
Geçiyorum kendimden seni böyle görünce.

Yıllar geçti sen gittin, 
Yokluğunda eridim bittim. 
Görsen benim garip halimi, 
Sensiz hep yerlere serildim.

Hep böyle mi geçecek.. 
Yıllar geçti gelmeyecek. 
Ömrüm sensiz bitecek, 
Benim garip bülbülüm.

Herkes tutmuş bir yol gider, 
Kimi üzgün kimisi neşeden bahseder. 
Kimi ağlıyor üzgün üzgün, 
Kimi sevdiklerini kaybeder.

Her taraf durgun hava yağmurlu, 
Şu üzgün kalbime vurdun hançeri. 
Sevenin böyle üzgün halini, 
Uzaktan da olsa çekerim derdini.

Dertli dertli ötersin,
Beni böyle üzersin. 
Nedir derdin sorsam sana,
Bırakıp beni gidersin.

Taş atan çok olur daldaki yemişe, 
Selam veren olmaz işi bitmişe, 
Ömür tarlasında bir gün baş başa, 
Ecel tırpanıyla kalmadan düşün.

Nedense hayallerim hep böyle yıkılmış, 
Esen fırtına değil rüzgarmış, 
Bir yaram var iken bin yaradan kan akmış, 
Şimdi ise bir kötü kaderim kalmış.

Aşığım adıma Kerem diyorlar, 
Dertliyim derdime verem diyorlar, 
Aslı mı el almış harem diyorlar, 
Kellerli Recep oğlu Muhittin'im ben.

İçimde bir yıkıntı var sanki, 
Gönlüm çile ihtiyarı şansım ise delikanlı, 
Gün görmüşüm yüz kadar, yaşım ise on kadar, 
Kale gibi taş taşıdım bir parçası ben kadar.

Alıp da taşları yakma canları, 
Ezme kanatları kırma kolları, 
İçimde kopuyor ezik yanları, 
O da sever senin gibi dostları.


TRABZON HEYELANI/ÇATAK KÖYÜ (Şiir)

Duyunca haberi üzüldük birden, 
Dağlar kayıyormuş Çatak Köyü'nden, 
Olay tüm dünyayı şaşırttı birden, 
Baş sağlığı dileriz gönüldeki sevgiden.

Heyelandan yıkıldı tüm evlerimiz, 
Toprağa gömüldü cesetlerimiz, 
Ana, baba, çocuk, tüm kardeşlerimiz 
Hep kayboldu bir anda sevdiklerimiz.

Haberi duyanlar hemen geldiler, 
Kazma kürek arayalım dediler, 
Rastlanan her taşa ceset dediler, 
Çatak Köyü perişan oldu dediler.

Okul, kahvehane kayboldu birden, 
Toprak durmuyor can alıyor peşinden, 
Haberi duyan geldi şaşırdı birden, 
Çatak Köyü durmaz oynadı yerinden.

Haber duyulunca yer yerinden oynadı, 
Kalpler parçalandı gözler ağladı, 
Tepeler birleşti yollar kapandı, 
Çatak Köyü ovası hepten yerinden kaydı.

Aşık Muhittin der ki; bitmedi sözüm, 
Çatak Köyü aldı canları tam da bugün, 
Okul, kahvehane her yer hüzün, 
Her şey perişan ben onlardan fazla üzgün.

HASTANE (Şiir)

Saatin onundayım hastanenin yolundayım, 
Gidiyorum hastaneye çaresiz yolundayım, 
Söyle doktor söyle ben ölür müyüm, 
Ölmeden köyümü görür müyüm?

Hastanenin önü taşlık,
Pahalıdır çarşı yetmiyor harçlık, 
Hastanede geçti benim şu gençlik, 
Çaresiz dertlere düştüm ağlarım, 
Söyle doktor söyle ben ölür müyüm, 
Ölmeden köyümü görür müyüm?

Hastanenin önü orman,
Üstüme örttüler battaniye yorgan, 
Anası olsaydı kuzusuna kurban, 
Söyle doktor söyle ben ölür müyüm, 
Ölmeden köyümü görür müyüm?

Ameliyat masasına serildim yattım, 
Doktorlar gelirken kana tere battım,

Yanımda yoktur hiçbir kimsem, 
Canımı doktora emanet ettim, 
Söyle doktor söyle ben ölür müyüm, 
Ölmeden köyümü görür müyüm?

Ameliyat masasında halı yayılı, 
Halı değil annem kanım yayılı, 
Dostlarım diyor ki, günlerim sayılı, 
Söyle doktor söyle ben ölür müyüm, 
Ölmeden köyümü görür müyüm?

Hasta Muhittin der ki; dertler bitmiyor, 
Damarlar çekildi, kanlar yetmiyor, 
Yaralar derinde dikiş tutmuyor, 
Hastalığım kötüymüş dostlar bilmiyor, 
Söyle doktor söyle ben ölür müyüm, 
Ölmeden köyümü görür müyüm?

DERİNLERDEKİ SU (Şiir)

Önceden akıyorduk derinliklerde, 
Kimse bizi bilmiyordu nedense, 
Bir delikten çıkarttılar bizi yeryüzüne, 
Suyu içen dua etti Rabbine.

Üzülerek başladık işe buradan, 
Harcamalar boşa gider havadan, 
Su çıkınca sevincimiz yaradan, 
Üzülmüşüz boşuna biz de havadan.

SU (Şiir)

Önceden bu suyu bilememişler, 
Burası bataklık bir çöl, demişler. 
İki kişi gelip araştırmışlar, 
Bu su içilir şifa, demişler.

Haberi duyanlar hemen geldiler, 
Bu su içilir şifa, dediler, 
Böbreklerde taş kalmadı sildiler, 
Suyu içenler şifa bulduk dediler.

Kazma kürek ile yaptık burayı, 
Kimi çimento aldı kimi çakıl taşı, 
Suyu içen eritti böbrek taşını, 
Bu su içilir şifa, dediler.

ÇAYCUMA KÖPRÜ FACİASI (Şiir)

Çaycuma'dan duyuldu acı bir haber, 
Köprüler yıkılmış sanki kıyamet, 
Haberi duyanlar hemen geldiler, 
Filyos Çayı canları aldı, dediler.

Haber duyulunca dünya oynadı, 
Kalpler parçalandı gözler ağladı, 
Yıkılan köprüler canları aldı, 
Filyos Çayı dediğin felaket sanki.

Haberi duyanlar hemen geldiler, 
Kazma, kürek arayalım dediler, 
Rastlanan her taş parçasına ceset dediler, 
Filyos Çayı perişan oldu dediler.

Haber duyulunca dünya oynadı, 
Kalpler parçalandı gözler ağladı, 
Köprüler yıkıldı, yollar kapandı, 
Beş yaya bir minibüs sele kapıldı.

Allah vermesin böyle acıyı, 
Analar, babalar feryatlar yaktı, 
Helikopter havadan arama yaptı, 
Filyos Çayı dediğin canları aldı.

Allah böyle acıyı bir daha yaşatmasın, 
Analar, babalar, çocuklar ne yapsın, 
Dalgıçlar nehire bir daha dalsın, 
Belki bulunur diye oturdum kaldım.

Duyunca haberi üzüldük birden, 
Köprüler yıkılmış Filyos Çayı'ndan, 
Olay tüm dünyayı şaşırttı birden, 
Baş sağlığı diliyoruz gönüldeki sevgiden.

Görünce hallerini döndü dünyam zindana, 
Alıp götürdü tanrım bırakmadı hiç bana, 
Kaybettim ben kendimi dünya değişti bana, 
Parçalandı içim herbirine yana yana.

Duyursam sesinizi bütün millet yanacak, 
Sizi aldı elimden sanki kalbim kopacak, 
Yaşattım kalbimde bunca zaman ben sizi, 
Alıp götürse tanrım beni de sizin gibi.

Aşık Muhittin der ki; bitmedi sözüm, 
Filyos Çayı aldı canları bugün, 
Olay yerine yaklaşıldığı gün, 
Herkes perişan ben onlardan fazla üzgün.

SOMA MADEN FACİASI (Şiir)

Soma'dan duyuldu acı bir haber, 
Trafolar patladı, yandı madenler. 
Gazdan zehirlendi bütün işçiler, 
Çıkarayım çizmelerimi kirlenmesin sedyeler.

Haber duyulunca dünya şaşırdı, 
Kalpler parçalandı gözler ağladı, 
Baba, oğul, kardeşler de vardı, 
Soma faciası canları yaktı.

Haberi duyanlar hemen geldiler, 
Kazma, kürek arayalım dediler. 
Kurtarma ekipleri geri döndüler, 
Gazdan etkilendi giremediler.

Bütün Türkiye seferber oldu, 
Anaların, babaların gözleri doldu. 
Bütün dünya haberi ekrandan duydu, 
Soma faciası yürekleri burktu.

Türkiye üç gün yas ilan etti, 
Her yerde bayraklar yarıya indi, 
Hocalar camilerde dualar etti, 
Madende ölenlere 'şehit' dendi.

Üç kişi, beş kişi oldu üç yüz bir kişi, 
Analar, babalar kendinden geçti, 
Soma'da toplandı tüm mahşer yeri, 
Bütün ölenlere 'şehit' dendi. 

Soma'da facia öyle büyüktü, 
Bütün Türkiye yasa büründü, 
Dünya haberleri canlı yürüdü, 
Soma faciası boyunları büktü.

Zonguldak'tan gitti kurtarma ekipleri, 
Soma'ya varınca daldı içeri, 
Sırtına yüklenmiş cansız bedeni, 
Madende kaybettim Hasan ile Hüseyin'i.

Allah böyle acıyı bir daha yaşatmasın, 
Analar, babalar, çocuklar ne yapsın. 
Kurtarma ekipleri bir daha baksın, 
Belki bulunur diye bakındım kaldım.

Aşık Muhittin der ki; bitmedi sözüm, 
Bütün Türkiye oldu bir bütün, 
Madenden çıkamadı Hasan ile Hüsnüm, 
Sen kara değilsin kömürdür yüzün.

6 Şubat Maraş Depremi (Şiir)


Telefon çaldı çaldı kapandı 
Bir haber alırım diye sağa sola bakındı 
Bir yudum su diye bize yalvardı 
Bu büyük acıya canmı dayandı

Günden güne yükseliyor sayılar 
Sevindiriyor beni yaralı sağlar 
Enkazın içinden çıkamayanlar 
Yaraladı beni işte o anlar

İğneyle kazıyoruz kuyu derine 
Ellerimle taşları eliyorum elekte 
Bir yaralı canlı kurtarmak için 
Ölümü göze alsakta bile

Allah böyle bir acıyı birdaha yaşatmasın 
Analar babalar çocuklar ne yapsın 
Kurtarma ekipleri bir daha baksın 
Belki bulunur diye bakındım kaldım

Kopardılar seni bende tutuyorum derken 
Uçtun gittin elimden 
Hani en kazın altındasın 
Taşları söküyorum yerinden

Allah vermesin böyle acıyı 
Analar babalar feryatlar yaktı 
Helikopter havadan arama yaptı 
Deprem faciası yürekleri dağladı

Zonguldaktan gitti madenci ekibi 
Enkazı delerek girdi içeri 
Sırtına yüklenmiş cansız bedeni 
Depremde kaybettim hasan ile hüseyini

İki deprem yaşadık birbir peşine 
Tepeler yarıldı indi derine 
Kucak açamadımı sevdiklerime 
Dünyada görülmedi bu büyüklükte

Seni soruyorum gelen geçenden 
Arayalım dediler sen ve ben 
En sonunda buluştuk enkazdan çıkarken 
Sarıldık birbirimize ağladık senle ben

Bütün ülkeler yardıma koştu 
Kanımız kaynadı bir bütün oldu 
Kimi fakir kimi yoksuldu 
Oda benim ülkem bende bu oluştu

Ne oldu sana Türkiyem 
Kayamı çarptı sana yaralandınmı 
Depremde sallandı on tane ilim 
Sayısı aklımı darman dağıttı

Haberi duyulunca dünya şaşırdı 
Kalpler parçandı gözler ağladı 
Ana baba çocuklarda vardı 
Deprem faciası yürekleri dağladı

Tepeler yarıldı indi derine 
Yollar yarıldı geçit vermez kimseye 
Yardımlar geliyor üstü üstüne 
Bune büyük felaket çöktü üstüme

Askerim polisim siviller beraber 
Etleri kaynamış kardeş gibiler 
Ezkazın içinden canlı bedeni 
Çıkartmak için uğraş verdiler

Askerim polisim siviller beraber 
Üşüyen halkıma parke verdiler 
Dayanılmaz sıkıntıya çare dediler 
Bu ne büyük acı yandı yürekler

Bu büyük acıya canmı dayanır 
Bebekler kuçakta sedyeye alınır 
Bir yudum su diye bize yalvarır 
Böyle felakete az raslanır

Bütün Türkiye seferber oldu 
Anaların babaların gözleri doldu 
Bütün haberi ekrandan duydu 
Deprem faciası yürekleri burktu

On ilimde facia öyle büyüktü 
Bütün türkiye yasa büründü 
Dünya haberleri canlı yürüttü 
Deprem faciası boyunlar büktü

Depremde on ilim yerle bir oldu 
Aktı gözyaşlarım sel gibi oldu 
Enkazın içinden sesler duyuldu 
Bütün ekipler oraya koştu

Haberi duyanlar hemen geldiler 
Kazma kürek arayalım dediler 
Kurtarma ekipleri geri döndüler 
Depremden etkilendi giremediler

Aşık muhittin derki bitmedi sözüm 
Bütün türkiye oldu bir bütün 
Yardım edemedim diye 
Ağladım hüngür hüngür

Muhittin GÖKAY   (Zonguldaklı Şair Kellerli Metin Gökay)
Keller Köyü ZONGULDAK

Zonguldaklı Şair Muhittin Gökay Kimdir?

    1952 yılında Zonguldak ili, merkeze bağlı Keller Köyü'nde dünyaya geldi. İlkokulu Keller Köyü İlkokulu'nda tamamlayan Gökay, 1970 yılında TTK' da maden işçisi olarak çalışmaya başladı ve aynı kurumdan emekli oldu. Evli ve 6 çocuk babası olan şairin gönlünden kopan dizelerle sizleri başbaşa bırakıyoruz.



Kaybolan Kültür: Köy Minibüs ve Dolmuşları

Para olur olmaz, biner giderdik

Sözümüzde durur, geri öderdik 

Mazotu biterse, iner iterdik

Kahrımızı çekti, Köy minibüsü 


Kliması doğaldı, açardık camı

Unuturduk içinde, kederi Gamı

Yavaş giden şoför, alırdı Namı

Kahrımızı çekti, Köy minibüsü 


Yollara dizilir, bekler binerdik

Yokuşlarda kıymaz, düzde inerdik

Köyden şehre kadar, sohbet ederdik

Kahrımızı çekti, Köy minibüsü


İçinden ağırdı, yukarda yükü

Taşırdı köylerden, Yoğurdu sütü

Sağlamsa teybi, çalardı Türkü

Kahrımızı çekti, Köy minibüsü


20.01.2024 

Hassalı Şair Mustafa Andız


10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü

Sindirgi.net olarak,

Doğru ve ilkeli habercilik anlayışıyla her türlü koşulda özveriyle görev yapan basın çalışanlarımızın ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyor, sağlık ve başarılar diliyoruz.

10 Ocak Gazeteciler Günü Nasıl Ortaya Çıktı?


10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, 1961 yılında gazetecilerin elde ettiği önemli hakları kabul etmeyen medya patronlarının gazete basmayacağını açıklaması ve basın emekçilerinin bu açıklamaya meydan okuması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu olay, “Dokuz Patron Olayı” olarak basın tarihine geçmiştir. Patronların boykotuna karşı gazeteciler, “Basın Gazetesi” adlı bir gazete yayımlayarak meslektaşlarının haklarını savunmuşlardır. 10 Ocak, önce “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanmaya başlamış, daha sonra 1971 yılındaki askeri müdahale sonrası “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak değiştirilmiştir.

Bu önemli günün anlam ve önemini belirtmek için size bir şiir yazdım. 

Gazeteci Şiiri

Gazeteci, haber peşinde koşan

Gerçeği arayan, yazan, söyleyen

Bazen sevinen, bazen üzülen

Ama asla pes etmeyen Gazeteci..


Gazeteci, toplumun gözü kulağı

Haksızlığa karşı durur yüreği

Bazen yalnız, bazen kalabalığı

Ama asla susmayan dilli Gazeteci..


Gazeteci, mesleğine aşık olan

Emeğini veren, alın teri

Bazen ödüllü, bazen yeri

Ama asla vazgeçmeyen Gazeteci..




Balıkesir'in ve İlçelerinin Şiirleri

BALIKESİRİM ŞİİRİ

Balıkesir'in güzel ilçeleri

Sındırgı, Bigadiç, Dursunbey, İvrindi

Altıeylül, Havran, Balya, Karesi, 

Savaştepe, Kepsut, Susurluk, yemyeşil hepsi


Kuzu, balık, kuş cenneti, Kolonyası,

Gönen, Manyas, Marmara Adası

Zeytini, höşmerimi, peyniri, balı

Tescillidir! Halısı, kilimi, çömleği, sanatı


Balıkesir'in denizi, doğası, güneşi

Tarihi evi,  Kuvayı milliye ve Seyit Onbaşı,

Huzuru, mutluluğu, kültürü, yemeği

Balıkesir'im! her şeyin güzel, her şeyin sevgili


Çalışkan kadını, yörüğü, macırı

Balıkesir'in ormanı, sahili, kaz dağları

Gömeç, Burhaniye,  Edremit

Irmak, irmik, helva, keşkek ve tirit


Meşhurdur Ayvalık, Erdek, Bandırma

Balıkesir'in şiiri, benim şiirim, sizin şiiriniz

Ey yolcu! Balıkesir'e hoş geldiniz 

Gelen gitmez, artık burası sizin şehriniz..


Ayvalık Şiiri

Sahilinde binlerce uygarlık

Gelmiş geçmiş Ayvalık'tan

Tarih dolu her yeri

Benim güzel Ayvalık'ım.


15 Nisan 1934 günü

Ata'm gelmiş Ayvalık'a

Yurdu kurtarmak için

Orduları göndermiş buraya


Cundası, Şeytan Sofrası

Tostu, balığı, lor tatlısı

Çiftetelli, harmandalı, oyun havası

Ne güzel olmuş Ayvalık'ım.


Balya Şiiri

Balya, sen ne güzelsin, sen ne özelsin

Maden gibi sağlam, yumuşacık Tereyağın gibisin

Seramik toprağınla ünlü, narenciye bahçelerisin

Meyvelerin bereketli, ürünlerin Zengin Balya


Balya, sen ne güzelsin, sen ne özelsin

Kaplıcaların şifa verir, suyun canlandırır

Yeşilin huzur verir, dinginliğin güneşin ısıtır

Balıkesir'in güzel ilçesi, Gururlu Balya


Bütün Balya, ilçe, köy, bayır, bucak,

Yedi iklim, sular, çiçekler kucak, kucak,

Gönülleri bulutlarla huzur dolduracak,

Bahar mı geldi yoksa Yeşil Balya..


Bandırma Şiiri

Kızılcık şurubu içtim, tatlı bir serinlik

Lor tatlısı yedim, lezzetli bir esinlik

Sütlü kadayıf aldım, mis gibi kokuyordu

Höşmerim yaptım, yumuşacık dokuyordu


Sahili gezdim, kuş cenneti gördüm

Yeşil ve mavi renklerle ördüm

Deniz kenarında huzur buldum

Marmara'nın sularıyla sevinç doldum


Bandırma vapuruyla gemiye bindim

Ağaçların arasında yolu tayin ettim

Balık tuttum, taze taze pişirdim

Sokaklarda tarihi Bandırma'yla tanıştım..


Marmara  Şiiri

Denizin bağrında telli duvaklı

Çoğumuzdan kopmuş azın Marmara!...

Mermerlerinde nice sır saklı

Kışlara gülümser yazın Marmara!...


Bengi zeybeği dillere destan

Yörüğün ayranı içilir tastan

Halk nağmelerinle eylersin mestan

Bir başkadır türkün, cazın Marmara!...


Küçük şehirden geldin bu hâle

Kayalıkların boldur sanki bir kale

Doyumsuz denizin sığmaz hayale

Tarif edilemez hazzın mavi Marmara!...


Bugünden yarına taşırsın umut

O güleç hâlinle gönlümü avut

Masmavi denizinde gülümser bulut

Kirlenmesin sahilin, suyun mavi Marmara!...


Hayalin; zamanı, zemini aşar

Avşa'dan yol alır, sonsuza koşar

Bu güzel adalarda kardeşçe yaşar

Yörüğün ve Macırın yeşil Marmara!...





Bigadiç  Şiiri

Burhaniye  Şiiri

Dursunbey  Şiiri

Edremit  Şiiri

Erdek  Şiiri

Gömeç  Şiiri

Gönen  Şiiri

Havran  Şiiri

İvrindi  Şiiri

Kepsut  Şiiri

Manyas  Şiiri

Savaştepe  Şiiri

Sındırgı  Şiiri

Susurluk  Şiiri


Balıkesir denince akla gelen kelimeler şunlardır: 
"Altıeylül, Karesi, Balıkesir, Ayvalık, Balya, Bandırma, Bigadiç, Burhaniye, Dursunbey, Edremit, Erdek, Gömeç, Gönen, Havran, İvrindi, Kepsut, Manyas, Marmara Adası, Savaştepe, Sındırgı, Susurluk, deniz, doğa, güneş, zeytin, höşmerim, peynir, bal, halı, çalışkan kadın, Yörük, macır, tarihi ev, Seyit Onbaşı, Kuvayı milliye, huzur, mutluluk, orman, sahil, kaz dağları, kolonya, kuzu, balık, kilim, kuş cenneti, ırmak, irmik, helva, keşkek, tirit, yemek, kültür, sanat, çömlek"

Azerbaycan Şiiri

 AZERBAYCAN

Benim hayatımın en hareketli ve en verimli dönemleri Azerbaycan’da geçti. 

 Oraya gittiğimiz zaman ülkenin başında karabulutlar geziyor, QARABAĞ ve etrafında sürekli toprak kaybediliyor, düşmanla mücadele etmek için birlik oluşturulamıyordu. Kaybedilen topraklar, gelen şehitler, yüzbinlerle QAÇGIN denilen mecburi göçkünler, fakirlik, yokluk ve kıtlık….. Bunları Azerbaycan halkı ile beraber yaşadık. Okulumuzun bahçesi şehitlerin getirilip bekletildiği yerdi. Şehit yakınlarının perişan vaziyetine çok şahit oldum. Kim olduklarını bilmediğim bu şehitlere kendi odamda çok gözyaşı döktüm. Ama bunu sadece ben ve  HAYY OLAN ALLAH bildi. 

Sonra bir sükunet ve rahatlık devri başladı ama o yıllarda kaybedilenler ve bıraktığı yaraları hep gördük, hissettik. 

 Ve yıllar sonra can Azerbaycan’ımızın Zafer haberleri bizleri sevindirdi, coşturdu. Zaferlerin daim olsun Azerbaycan! 

  Azerbaycan hakkında çok şey söylemek mümkündür. Çünkü orada yaşadığım 17 yıla asırlar sığdı. Ancak sözün kısası makbuldür sadedinde duygularımı bir ölçüde bulduğum şu şiir çok hoşuma gider ve okurum zaman zaman.  


 ŞAİR YAVUZ BÜLENT BAKİLER’ E Allah rahmet etsin


AZERBAYCAN YÜREĞİMDE BİR ŞAHDAMARDIR

Kuşluk vaktine kadar geceler boyu

Savrularak okuduğum yine Şehriyar

Ala ceylanlara benzer hep Azeri türküler

Dinlediğim tar


Ayrılmaz başımdan bırakmaz beni artık

Selamsız sabahsız bir efkar

Ve yüreğim bin yıllık destanlarla tutuşur

Büyür Azerbaycan kadar


Azerbaycan

Dedem Korkut şafağı

Mübarek dilimi süt gibi sağar

Bazen rüzgar olur iliklerimde

Bazen yağmur gibi üstüme yağar


Götür beni Aras Al beni Hazar

Oğuz'u Oğuz'dan başka kim anlar

Yaram derin merhemim yok vaktim dar

Bir destan yazar gibi yaz beni Hazar

Duy beni Bahtiyar

Duy beni Şahmar


Geçen zaman üstüne dökülen kan üstüne

Kılıç - kalkan üstüne

Ve ağzı köpüren yeleli atlar üstüne

Benim bir yeminim var

Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır

Ben Yakup gibiyim uzun yıllardır

Onda Yusuf'umun kokusu vardır

Ve hasreti gönlümde büyük Türkistan kadardır

Ayettir kitabımda bayrağımda rüzgardır

Azerbaycan yüreğimde şahdamardır


Şimdi Azerbaycan'da mevsim bahardır

Türküleri yine, baştanbaşa efkardır

Düşlerime yağan kardır

Boynu bükük bir diyardır

Yardır

Ağzı köpüren atlar üstüne yeminim vardır

Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır. 

AYVALIKTA KAHVE FASLI -Şiir

AYVALIKTA KAHVE FASLI

Ayvalık’ da munis bir sonbahar günü.

Başlar cezveyle kahvenin düğünü.


Cezve tutuşur, yaprak uçuşur.

Cezve başında dostlar buluşur.


Gökte süzülürken bir tatlı bulut.

Kahvenin rengi sanki parlayan yakut.


Gönle aksi vurur kahvenin renginin.

Olmaz burada yeri öfkenin kinin.


Yapraklar gazelken güzellik dokur.

Dost dostun gönlünü ezberden okur.


Mavi yeşil birbiriyle kaynaşır.

Suda hare hare renkler oynaşır.


Hava tene hafif ürperti verir.

Şeker kahvede ayrı bir şevkle erir.


Dost elleri kahveyi hoş karıştırır.

Kahve dostları daha yakınlaştırır.


Ayvalık’ta kahve faslı ayrı bir zevktir.

Dostluk özde saklı solmaz çiçektir.


Kahve ile ilgili şiirler

Kahve, toplumumuzun vazgeçilmez içeceklerinden biridir ve bu konuda en güzel şiirleri bir araya getirdik. İşte, Twitter, Instagram, Facebook, TikTok, LinkedIn, YouTube, Pinterest ve Snapchat gibi platformlarda paylaşabileceğiniz etkileyici kahve şiirleri ve ünlülerin kaleme aldığı eserler.

Bu içerikte, geçmişte söylenmiş, kısa ve anlamlı ya da laf sokucu olan kahve şiirleriyle birlikte en yeni şiirleri de bulabilirsiniz. Çokça aratılan kahve temalı şiirleri resimlerle birlikte keşfedebilir ve sosyal medya hesaplarınızdan paylaşabilirsiniz. Ayrıca, "Yeni Resimli Kahve ile İlgili Şiirler" başlıklı bölümümüzde de yeni görseller yer alıyor. Bu görselleri telefonunuza kaydedip sevdiklerinizle paylaşmanız mümkün.

Kahveyle ilgili anlam dolu, kısa ve güzel şiirler için aşağıdaki yazıyı inceleyebilirsiniz.

KAHVEDEN DOĞAN GÜZELLİK ŞİİRİ


Tadını alırken kahve demlikte,
Huzur iner yeryüzüne, incelikle güzellikle.
Bardaklar içtenlikle tebessüm eder bu nimete,
Dizi dizi bir gümüş tepside.
Kaptırır kendini bu manzaraya dostlar.
Yarışırlar birbirleriyle yarenlikte.
Kaynaştırır canları kahve birlikte…

Huzur ve sükûna olur payitaht.
Hem mihman hem mihmandar eder rahat.
Artar canların sevinci kat kat.
Birleştirir canları kahve dirlikte…

Tevazu kaynar cezvede fokur fokur.
Dost, dostun gönlünü gözsüz okur.
Sadeliğin, içtenliğin fincanda açan gülüdür.
Ne dudakları boyalı, ne saçı örgülüdür.
Sohbetlerin yıllardır solmayan sünbülüdür.
Sunan da içen de görgülüdür.
Erdirir sükuna,
İçenlerin gönüllerini kahve esenlikte.

Fatma Korkmaz

BALIKESİRDE KAHVE İÇMEK ŞİİRİ


Oturduk da Balıkesir’e nazır.
Cezvede telveli kahve hazır.
Fincan senli dakikaları damıtır.
Can verir bedene senle kahveyi yudumlamak.

Ellerine fincan ne de güzel yakışır.
Biz çekingen ürkek, fincanlarımız bakışır.
Kahvenin rengine hüznümüz, sevincimiz karışır.
Bir nimettir Balıkesir’de kahveyi seninle paylaşmak.

Fincan kahveye tebdil eyler çömlekte,
Cezve ile kaşık birbiriyle yarenlikte.
Hüznümüz kaybolur gider çöken siste.
Ne güzel kader, kahveyle, senle Balıkesir’le kaynaşmak.

Ahmet Yılmaz

MENENGİÇ KOKULU KAHVE ŞİİRİ


Katre nefes ve buğu.
Kahve demlikteki kuğu.
Giderir soğukluğu.
Menengiç kokulu kahve.

Cezvenin duası.
Közde olur hoş sedası.
Sevenler mübtelası.
Menengiç kokulu kahve.

İçince inceciktir.
Fincandaki çiçektir.
İlla içilecektir.
Menengiç kokulu kahve.

Mehmet Öztürk

KAHVE SAATİ ŞİİRİ


Güzelliğin kemi olmaz.
Kahve içmenin demi olmaz.
Yakut yakut güler solmaz.
Kahve saati kahve saati.

Damak burar telvenin tadı.
Kahve diye yazılmış adı.
Güzelliğin sıcak yâdı.
Kahve saati kahve saati.

Dost meclisi halka olur.
Her gönül sohbeti solur.
Gönül gönle yolu bulur.
Kahve saati kahve saati.

Fincan tabakla kaynaşır.
Kaşık kahve ile oynaşır.
Şeker kahveye az sırnaşır.
Kahve saati kahve saati.

Bu masalı herkes sever.
Kahve bekleyen biraz ever.
Cezve dosttur can semaver.
Kahve saati kahve saati.

Hüseyin Şahin

KAHVE NAME ŞİİRİ


Bol telveli inceden bir şarkı sunar bize.
Ona alışmak için gerek yok egzersize.

Okuyanı mest eden suyla yazılmış name.
Asırladır eskimez bir güzellik kahve name.

Fincanın içindeki gizli hazine sanki.
Anlatmakla bilinmez yaşamalı inan ki.

Cezvenin nefesi ateşin sıcak sesi.
Suyun dudaklardaki en bedelsiz busesi.

Her harfi her satırı dostun gönlüne düşer.
İtirazımız yoktur haktandır hayır ve şer.

Onu okumak için hanende mi olmalı.
Ateşte açan çiçek dudaklarda solmalı.

Çoğu hayret ediyor kahve için şiir yazmak.
Kahvenin acı tadında suya renk olup sızmak.

Ben bu şiiri yazdım şahit kalemle kâğıt.
Isıt yüreğini de cümle yarana dağıt.

Acı ve tatlı sohbetlerin ilham kaynağıdır kahve.
Ondan vazgeçilmez ki falı için bir fincan, bir telve.

Tatlı duyguların telli duvaklı gelini.
Çıkan falı ayrı efsun sunar bize elini.

Anlatsam da anlamaz çoğu kahve sevgisini.
Paylaşmak istemem ki cezvenin busesini.

Kahveye şiir yazmanın cirmi anlaşılmamak.
Kuruyan dudakları sevap kahveyle sulamak.

Name name okunur bir gün gelir kahve name.
Benden bahtiyar yoktur misafir yâr haneme.

Ayşe Kaya

BİR CEZVE SALTANAT – FİNCAN TEBESSÜMÜ


Süzülürken cezveden hiç doyum olmaz seyrine.
Katlanır cezve uğruna ateşin cevrine.
Bir vakit beklenilir zevk ile nuşh etmek için.
Sonra hep bakar fincanda beni iç dercesine.

Hasan Korkmaz

DOĞA VE KAHVE ŞİİRİ


Dertlerin inleyen nağmeleri, doğada ses.
İncelir hüzün telde içten içe, ten hüzne kafes.
Kahve, tek fincanda huzuru solur nefes nefes.
Doğada dert destelenir,
Beste olur inler durur.
Çalan da dinleyen de o sese hasta olur.
Doğa, sunar her dem içli bir taksim.
Kahve, vazgeçemediğim telveli yârim.
Doğanın nağmesini ruhumda,
Kahveyi, çömlek cezvede demlerim.

Titrerken ruhumda doğanın nağmeleri.
Işıldar içimde kahvenin huzmeleri.
Erir kahvenin kalbinde kahve şekeri.
Tat olur damakta yıllarca kalır tadı.
Doğa hüznün, kahve huzurun değişmeyen adı.

Doğa, ince ince dokunur,
Ruhumun hüzün tellerine.
Hüznün sonsuz bestesi olur,
Kahve süzülür cezveden,
Göğsüne gül sokunur, fincan tabakta.
İzi kalır hem damakta hem dudakta.
Nazenine naz kokulu şarkılar okunur.
Güftesi kahve olur.
Mest olur zaman mekan, hasret yola koyulur.
Doğa kahveye, kahve doğaya karışır.
İkisi de sevda dersini okur.
Eşyada hüzün hasret çağrışır,
Doğanın sesinde, kahvenin nefesinde,
Aşk kilimi dokunur, incecik parmaklarda güzellik yarışır.

Murat Yılmaz



Tüm Hakları Saklıdır © 2014 Sındırgı.net | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Sındırgı için ile..