Sındırgı

Slider

Galata ve Kız Kulesi’nin Efsanevi Aşk Hikayesi: Gerçek mi, Efsane mi?

KIZ KULESİ İLE GALATA KULESİ: BOĞAZIN HÜZÜNLÜ AŞKI

Bir zamanlar İstanbul’da, denizin iki yakasında iki sessiz bekçi vardı: Kız Kulesi ve Galata Kulesi. Biri, Üsküdar kıyısında sularla çevrili yalnız bir ada üstünde; diğeri, Haliç’in öte tarafında, Karaköy’ün kalbinde dimdik ayakta... Yüzlerce yıldır aynı gökyüzünü izleyen, aynı martıların çığlıklarına kulak veren iki yalnız kule…

Zamanla bu iki kule, birbirlerini fark etti. Kız Kulesi geceleri Galata’ya bakar, yıldızların parladığı anlarda parlayan taşlarının altında gizlenen duyguları hissederdi. Galata Kulesi ise güneşin batışını en çok Kız Kulesi’nin siluetine yansıdığı zaman severdi. Ve böylece efsane başladı...
Birbirlerine dokunamayan ama her gün göz göze gelen iki âşık, Kız Kulesi ve Galata Kulesi.

Kız Kulesi, narin bir İstanbul hanımefendisiydi. Boğazın ortasında bir inci tanesi gibi parlayan güzelliğiyle zarafetin sembolüydü. Galata Kulesi ise yaşlı bir bilge gibiydi. Yüzlerce yılı omuzlarında taşıyan, İstanbul’un tarihine tanıklık etmiş, ihtişamıyla çevresine güven veren bir delikanlı…

Her sabah gün doğarken, İstanbul’un ilk ışıklarıyla göz göze gelir, sessizce selamlaşırlar; her gece ay doğarken birbirlerine göz kırpar, sabahı beklerlerdi.
Ama...
Onların aşkı, bir araya gelmesi mümkün olmayan bir seyrin içinde sürüp giderdi.

Efsaneye göre, Galata Kulesi yıllar boyu içinde tuttuğu aşkı anlatmak için, Kız Kulesi’ne bir mektup yazmaya karar verdi. Ancak ne bir kâğıdı vardı, ne de bir posta güvercini... O da, kalbindeki duyguları martılara fısıldadı. Martılar o günden sonra Galata’dan Kız Kulesi’ne uçar oldu. Her biri bir kelime taşıdı, her biri bir duyguyu kanatlarına aldı.

Ve bir gece... İstanbul’un üzerini örten siyah bulutlar arasında, yıldırımlar çakarken ve Boğaz hırçınlaşmışken, bir martı Kız Kulesi’nin penceresine ulaştı. Galata Kulesi’nden gelen mesajı taşıyordu:
“Ben seninle rüzgârlarda savruldum, gözlerinde sonsuzluğu gördüm. Ne kadar uzak olsak da, kalbim sana yakın. Seni seviyorum…”

Kız Kulesi, mektubu okuduğunda gözyaşları dalgalarla karıştı. Ama o da aynı dertten muzdaripti: Dokunamazdı. Uzanamazdı. Kıyıya bile adım atamazdı.
Ve işte o gece, İstanbul ağladı… Yağmur yağdı, rüzgar uludu. İki âşık, iki kule, yine sadece birbirine bakabildi. Ne martı, ne kelime, ne yıldız, onları bir araya getiremedi.

Yıllar geçti… İstanbul büyüdü, değişti. Ama o iki kule hâlâ aynı yerde.
Kız Kulesi hâlâ boğazın ortasında dimdik duruyor, gözleri hep Galata’da.
Galata Kulesi ise hâlâ kıyıda, her gün doğan güneşle ilk selamını ona veriyor.

İstanbul’un en güzel manzaralarından biri bu yüzden Boğaz’dır belki de…
Çünkü içinde iki ayrı yakada yaşanan ama asla birleşemeyen bir aşkın hüzünlü hikâyesi saklıdır.
Çünkü İstanbul, sadece taş ve deniz değil;
aşktır.
özlemdir.
birbirine hasret iki kalbin sessiz hikâyesidir.



0

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Mega Menu

blogger